Erdoğan: bu İsrail hükümetiyle ikili ilişkilerin normalleşmesi mümkün değil

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 31 Ekim’de Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) tarafından düzenlenen konferansta yukarıdaki açıklamayı yaptı. Bu konuda artık iyi bilinen pozisyonuna yeni birşey de eklemedi: Mavi Marmara olayından sonra ikili ilişkilerin yeniden normalleşmesi için koşulan üç şart (özür, tazminat ve Gazze ambargosunun kaldırılması) üzerinde ilerlemeler kaydedilmiş. Ancak, « İsrail Gazze’ye saldırınca » normalleşme yolundaki çabaları devam ettirmek mümkün olmamış.

Foto AFP

Foto AFP

Erdoğan bu arada şu ifadeyi de ekledi: « bizim İsrail halkıyla ve Yahudi vatandaşlarımızla bir sorunumuz yok. »

Günübirlik bir çalışma için Paris’e gelen Cumhurbaşkanı’nın Fransa cumhurbaşkanı Hollande ile yaptığı görüşmede Sinop’taki nükleer santral projesi de ele alındı. (17 Milyar euro’luk bu projenin ihalesi, aralarında Fransız enerji şirketi Areva’nın da bulunduğu bir Fransız – Japon şirketler konsorsiyumuna verilmiş, Japonya başbakanı Shinzo Abe ve Erdoğan tarafından da imzalanmıştı.)

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn

Avrupa sünnete karşı mı?

jewishbaby_gettyErkek çocukların sünneti, genital sakatlama olarak da bilinen kadın sünnetiyle aynı kefeye konulabilir mi?

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM)’nin (1) 1 Ekim 2013’te kabul ettiği ”Çocukların Fiziksel Bütünlük Hakkı” başlıklı kararda, genital sakatlama ve erkeklerin dinsel amaçlı sünneti ”özellikle kaygı verici uygulamalar” olarak yer alıyorlar.

Bu kararı haklı olarak iki uygulamanın benzerliği olarak algılayan Fransa ve diğer Avrupa ülkelerindeki Yahudi ve Müslümanların neden incinmiş olduklarını anlamak zor değil. Ne kararın ikinci bölümünde iki uygulama arasında daha net bir fark gözetilmesi (2), ne de AKPM raportörünün bu doğrultudaki açıklamaları tepkileri yatıştırmaya yeterli oldu.

Yahudilerde sünnet temel bir zorunluluk olup, her erkek çocuğa sekiz günlükken uygulanır. Müslümanların büyük çoğunluğunda da dinen gerekli görülen sünnet erkek çocuklarda sekiz günle ergenlik çağı arasında uygulanır. Sünnet, Kuzey Amerika’da da (daha çok hijyene bağlı nedenlerden) yaygın olarak başvurulan bir uygulamadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2007 yılında dünyada 15 yaşından büyük erkeklerin yaklaşık %30’u (yani yaklaşık 661 milyon erkek) sünnetliydi (3).

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn

AB ile müzakerelere dönüş!

TURKEY - EUROPEAN UNIONGeçen sene bu zamanlarda, Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu başkanı ve AKP milletvekili Burhan Kuzu, konuğu olduğu bir televizyon programı sırasında Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’nu “çöpe atılacak rapor” diye nitelendirip bir nüshasını yere fırlatmıştı! Neyse ki, bu seneki yeni İlerleme Raporu daha olumlu bir şekilde karşılandı.

Bu değişikliğin arkasında 2012 sonundan beri yaşanan bazı gelişmeler var. Şubat 2013te Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Fransa’nın AB – Türkiye görüşmelerinin yeniden başlatılmasından yana olduğunu açıkladı. Bu açıklama, Türk – Fransız ilişkilerinin Nicolas Sarkozy döneminde uğradığı “hasarın tamiri” yönünde Fransa’nın attığı ilk olumlu adımdı (1). Hemen ardından Angela Merkel, Almanya’nın da Fransa’yla aynı fikirde olduğunu açıkladı.

Aslında görüşmelerin Haziran ayında başlaması gerekiyordu. Ancak Gezi Parkı direnişlerine karşı hükümetin aşırı güç kullanması AB üyelerinde olumsuz bir etki yarattı. Sonunda, 28 üye ülkenin temsilcileri Türkiye ile görüşmelerin yeniden başlatılmasına 22 Ekim’de – AB kurallarının gerektirdiği gibi – oybirliğiyle karar verdiler. Böylece, üç senedir bir tür “dondurucu”ya alınmış olan görüşmeler, 5 Kasım’da “Bölgesel Politika va Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı 22nci faslın açılmasıyla tekrar başladı.

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn

Fransa Millet Meclisinde Cinsiyetçilik

Milletvekili Véronique Massonneau

Milletvekili Véronique Massonneau

8 Ekim’de emeklilik kanunu tartışması sırasında söz alan Yeşiller Partisi milletvekili Véronique Massonneau, merkez sağ UMP partisi milletvekili Philippe Le Ray’in “tavuk gıdaklaması” taklidiyle alaylarına maruz kaldı. Demek ki Fransa’da bile bir kadın milletvekili Meclis içinde cinsiyetçi söylemle karşı karşıya kalabiliyormuş!

Fransa’da politikaciların toplumun gözünde değer kaybetttikleri, aşırı sağın da gittikçe güçlendiği şu sıralarda, halkın seçilmiş bir temsilcisinin böylesine terbiyesizce ve sorumsuzca davranması çok hayal kırıcı.

Hayal kırıcı, ama sonuçta pek de şaşırtıcı değil, çünkü buna benzer cinsiyetçi davranışlar geçmişte de sıkça görüldü. Gerçekten de, Dominique Voynet, Roselyne Bachelot, Michèle Barzach, Edith Cresson, Elisabeth Guigou, Catherine Trautmann, Rachida Dati ve Cécile Duflot gibi politik kişilikler, çeşitli zamanlarda fiziksel görünümleri veya giysileri ile ilgili cinsiyetçi saldırgan söylemlere maruz kaldılar.

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn

İran sorununda Batı’nın sorumluluğu

Ocak 1979’da İran devrimi sırasında Tahran Üniversitesi’nde Musaddık’ın resmini taşıyan göstericiler (Abbas/Magnum Photos)

İran hükümetinin Mart 2013’te Argo filminin En İyi Film Oscar’ını kazanmasına verdiği tepki – bkz. aşağıda bir önceki yazım – İslam Cumhuriyeti’nin pek rağbet ettiği, İngiliz gazeteci James Buchan’ın “ağlamaklı uzlaşmazlık” diye adlandırdığı bir yaklaşıma çok uygundu.

Bu yaklaşım, özellikle Ahmedinecat zamanında, İran’ın uluslararası platformda menfaatlerini korumasına yardımcı olamadı. Yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani göreve geleli beri, kendini bir önceki hükümetten, hem söylemde[1] hem icraatta[2], farklı gösterme kaygısından kaynaklanan bir üslup değişikliği görülüyor. Ancak, nükleer silahlar konusunda bir diyaloğun tekrar mümkün gözüktüğü şu günlerde, İran’da gerçek gücün, sonuçta Ayetullah Humeyni’nin favori öğrencisi (ve radikal pozisyonları en azından şu güne kadar değişmemiş olan) İslam Devrimi Rehberi Ayetullah Ali Hameney’in elinde olduğunu da unutmamakta fayda var.

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn

İran, ABD ve Oscar ödüllü Argo filminin düşündürdükleri

2012 yılının sonunda gösterime giren ve Ben Affleck’in yönetmenliğini yaptığı Argo filminin ilk sahnelerinde, 1953’te İngiliz ve Amerikan istihbarat teşkilatlarının ortaklaşa düzenledikleri ve dönemin popüler başbakanı Musaddık’ın devrilmesi, Şah Rıza Pehlevi’nin de tahta getirilmesiyle sonuçlanan darbeden belgesel görüntüler var. Film, 1979’da Tahran’daki Amerikalı rehineler krizi sırasında altı Amerikalı diplomatın Kanada elçiliğinin yardımıyla kaçırılarak kurtarılmalarını konu ediyor.

Filmin çıkışından birkaç hafta sonra, İran hükümetinin filmin yapımcıları George Clooney ve Ben Affleck’e karşı “İran devletine hakaret” gerekçesiyle yasal işlem yaptırmayı planladığı ve İran İslam Cumhuriyeti’ni bu işlem sırasında Fransız avukat İsabelle Coutant-Peyre’in temsil edeceği basına sızdı[1].

Continue reading

EmailFacebookTwitterGoogle+LinkedIn